Mehmet Şimşek, Türk ekonomisinin 'hızır'ı olabilecek mi?

Mehmet Şimşek, Türk ekonomisinin 'hızır'ı olabilecek mi?

Mehmet Şimşek'in, ekonominin başına geçeceği yönündeki haberler piyasada hareketlenmeye neden oldu. Peki Şimşek, Türk ekonomisinin 'hızır'ı olabilecek mi? Patronlar Dünyası'ndan Sıla Özçelik Yener analiz etti.

Mehmet Şimşek, Türk ekonomisinin 'hızır'ı olabilecek mi?
16px
24px
01.06.2023 14:58
ABONE OLgoogle

Sıla ÖZÇELİK YENER / ANALİZ 

2021 yılında aldığı son faiz artırımı kararının ardından görevinden alınan eski Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal'dan bu yana dikkat çeken, kendini heterodoks addeden yerli ve yabancı ekonomistlerin dahi net bir çerçeveye oturtmakta zorlandığı kafa karıştırıcı Türkiye Ekonomisi Modeli’nde sona gelinip gelinmediği son günlerin merak edilen konu başlıkları arasında.

Hafta başından bu yana Mehmet Şimşek haberleri ile heyecan kıpırtıları yaşayan piyasaları ve ekonomi çevrelerini cumartesi akşamına kadar açıklanması beklenen yeni kabine telaşı sardı. Herkesin gözü listede Mehmet Şimşek’in isminin olup olmayacağında. Dahası Şimşek’le beraber gelebilecek olası yeni atamalarda. Yabancı analistler ve yabancı yatırımcılar için de Şimşek’in geri dönüşü Türkiye’yi yeniden daha yakından takip etmek için motivasyon artırıcı bir haber oldu. Öyle ki; seçim sonuçlarının ardından 700 baz puanları test eden Türkiye 5 yıllık CDS tahvili primleri Şimşek haberlerinin çıktığı günlerde gerilemeye başladı ve önceki gün 605 puan civarına kadar düştü. Son olarak geçtiğimiz günlerde Patronlar Dünyası’na konuşan Bluebay Varlık Yönetimi şirketinin Gelişmekte olan Piyasalar Kıdemli Analisti Tim Ash de Şimşek’in dönüşünün yabancı yatırımcılar tarafından oldukça olumlu karşılanacağını belirtmişti.

NEDEN MEHMET ŞİMŞEK? 

Peki tüm bu heyecan niye? Mevzu gerçekten Mehmet Şimşek’in adeta hızır gibi memleket meselesine yetişmesi ihtimali midir? Elbette ki değil. Şimşek bu noktada bir süredir adeta sürünün dışına çıkarak kendi modelini yaratmaya çalışan Türkiye ekonomi politikasının yeniden uluslararası kabul gören bir çizgiye katılıp katılmayacağına dair güçlü bir sinyal, bir öncü haber, bir işaret olarak okunuyor.  Buna karşılık birkaç gündür Şimşek’in işinin zor olacağı, yetkisinin ne kadar geniş olacağı, Şimşek’le beraber hangi isimlerin değişeceği yönünde de tartışmalar hızlanmış durumda.

Elbette ki bir ülkenin ekonomi politikaları filmlerde dara düşenlere pelerini ile gökten inen süper kahramanlar gibi tek bir kişinin kurtarımına bağlı olamaz. En azından gerçek hayatta bu böyle. Ama şu noktada Şimşek uluslararası camia olduğu kadar Türk ekonomi çevreleri ile medyasında Merrill Lynch’de analist olarak çalıştığı günlerden bu yana bilinen ve saygı duyulan bir isim.  Ortodoks olarak da bilinen kısacası dünyada genel kabul görmüş “ana akım para politikaları”nın merkezi olan ABD’de okumuş, yetişmiş, çalışmış ve genel kabul gören ekonomi politikaları ile iç içe yoğrulmuş bir isim. Mütevazi, işinin ehli, bir dönem Maliye Bakanı olarak memleketine hizmet vermiş ve aynı zamanda da Ortodoks ekonomi kampından çıkma bir ekonomist. Hal böyle olunca Şimşek aslında hem milli hem de uluslararası bir isim olarak piyasaların ve yabancı yatırımcıların aradığı can suyunun kendisi gibi karşılandı adeta.

Zira uluslararası piyasaların kendi normları ile bağdaşmayan ve daha önce bir benzeri Brezilya ve Arjantin gibi Latin ülkelerinde denenmiş ana akım dışı politikaların getirdiği ekonomik sonuçlar bir zamanlar akın akın Türk varlıkları iştahı ile dikkat çekmiş olup şimdilerde temkinli duran yabancıları uzun zamandır tedirgin ediyordu.

KKM’DE GERİ ADIM NORMALLEŞME SİNYALİ Mİ? 

Şimşek’in yeni kabinede yer alması halinde Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin bir dönem dillere esprili bir şekilde pelesenk olmak yetmeyip Tiktok’lara kadar düşen anlaşılması güç “heterodoks politikalar”dan kastettiği uygulamalara bir çeki düzen verileceği kesin. Merak edilen şey ise şu zamana kadar teorik olarak hiçbir bilinen politika çerçevesine tam olarak oturmayan, üzerine çalışılmış makaleler bulunmadığı söylenen mevcut ekonomi politikasından tam bir U dönüşü yaşanıp normalleşmeye mi geçilecek, yoksa Şimşek mevcut politikalara yeni bir ara yöntem mi geliştirecek? Şimdilerde Kur Korumalı Mevduat (KKM) enstrümanında görülen değişiklikleri de normalleşmeye dönüş yolunda ufak birer sinyal okumak mümkün olabilir. Bugün öğlen saatlerinde gelen yeni bir habere göre ise Merkez Bankası 1 Haziran’dan itibaren açılacak yeni KKM hesaplarına önden prim ödemesi yapılmamasını istedi ve ödemeleri vade sonuna bıraktı.

“Türkiye Ekonomi Politikası”nı yaratabilmek adına genel kabul gören politikalardan ayrılmak ve bambaşka bir yola sapmak ne kadar işe yaradı, o ekonomistlerin alanı. Ve fakat her türlü üretim girdisinde büyük oranda dışa bağımlı iken, yüzde 60-70’lere dayanmış ve son olarak dün çıkan haberlerde durma noktasına gelmiş ticari krediler ortamında üretim yapmaya, tekeri döndürmeye sermaye yetiremezken, yüksek kurdan ihracat avantajı sağlayan nadir kesimlerin sağlayacağı büyümenin de, TL’deki erimeye rağmen düşük faiz politikasında ısrar edip sağlanan GSMH büyümesinin de artık ne derece anlamlı olduğu sokakta, marketlerde, gündelik hayatın el yakan her alanında tartışılır noktaya geldi. Son olarak açıklanan verilere göre Türkiye ekonomisi yılın ilk çeyreğinde yüzde 4 büyüyerek yüzde 3,5 olan piyasa beklentisini aştı. Ancak verilere bakıldığında hane halklarının tüketiminin yüzde 16,2 arttığı ve bunun GSMH’daki büyümeye 10,9 puanlık bir katkı sağladığı belirtiliyor. Yani büyüme de üretimden değil tüketimden geliyor.

ULUSLARARASI PİYASALARIN GÖZÜ KAVCIOĞLU'NUN KOLTUĞUNDA 

Cumartesi günü Şimşek’in yeni kabinede nasıl bir pozisyonda yer alacağı kadar önümüzdeki dönemde yapılanacak olan yeni ekonomi ekibinin kendi içinde anlaşıp anlaşmayacağı da ayrı bir merak konusu. Zira bir yanda Cumhurbaşkanı’nın orkestra şefliğinde hareket eden ve uluslararası standartlarda bağımsız diyemeyeceğimiz bir ekonomi ekibi var iken, diğer yanda uluslararası normlarda çalışan ve yüksek faizle enflasyonu baskılama teorisine inanan bir retorikten gelen Şimşek ve ekibi olacak. Bir taraf ekonomi politikasını Cumhurbaşkanı’nın yönlendirmelerine uydurmaya çalışırken, diğer taraf tam bağımsızlık isteyecek. Daha önce bağımsız hareket eden Naci Ağbal'ı yaptığı faiz artırımının ardından hızla görevden alan Erdoğan’ın ekonomi politikalarında dizginleri ne derece Şimşek’e bırakacağı da alınacak ilk kararlar ile kendini belli etmeye başlayacak.

Dolayısıyla daha önce bambaşka bir ekonomi politikasına inanmış ve hizmet etmiş bir ekonomi ekibinin Şimşek ile eşyanın tabiatı kadar taban tabana zıt olduğunu söylemek çok da ters olmaz. Bu nedenle dünyanın gözü Şimşek’le beraber yapılacak diğer olası atamalarda olacak. Yabancı uzmanlar ve analistlerin aklında da Merkez Bankası’na yeni bir atama olup olmayacağı soruları dönüyor. Hatta bu alanda olası yeni bir atamanın Erdoğan’ın ekonomi yönetimindeki otoritesinden bir adım geri durmaya razı olup olmayacağının işareti olacağı söyleniyor.

OLASI MB ATAMASI ŞİMŞEK'E VERİLECEK ÖZGÜRLÜĞÜN İŞARET FİŞEĞİ OLUR 

Son olarak bugün Şimşek’in yeniden ekonomi ekibinin başına geçeceği beklentilerine ilişkin bir makale yayınlayan Bloomberg yorumcusu Bobby Gosh; yabancı yatırımcıları Şimşek’in dönüşüne fazla anlam yüklememeleri yönünde uyardı. “Daha önce de aynı şey olmuştu, yatırımcılar aynı hataya  düşmemeli” diyen Gosh, Türkiye’yi gelişmekte olan ülkeler yatırımcılarının gözbebeği olmaktan çıkarıp Venezüella ve Arjantin kategorisine düşüren ekonomi politikalarının başına uluslararası kredibilitesi olan Şimşek’in getirilmesine çok fazla paye verilmemesi gerektiğinin altını çizdi. Şimşek’in daha önce Maliye Bakanı olduğu 2009-2015 döneminde mali disiplini sağlamadaki başarısının ardından 2015’te Başbakan Yardımcısı pozisyonuna getirildiğini belirten Gosh, “Şimşek bu pozisyona getirilerek Türkiye’nin heterodokslaşmaya başlayan ekonomi politikalarına dair endişelenen yabancı yatırımcılara güvence vermek amaçlanmıştı” diye yazdı. Buna karşılık Şimşek’in aylar içinde yetkilerinin kısıtlandığını ve ekonomi ekiplerinin Erdoğan’ın tercih ettiği para ve mali politikalar çerçevesinde hareket etmiş olduğuna dikkat çeken Gosh, o dönemde Şimşek’in Wall Street itibarının yabancı yatırımcılar için çalışmamaya başladığını hatırlattı. Erdoğan’ın kabinede Şimşek’i yeniden düşünüyor olmasını Şimşek’i “kullanışlı” bulmasına bağlayan Gosh, bu nedenle Şimşek’in geri dönüşünün “tek başına” gerçek bir değişim anlamına gelmeyebileceğinin altını çizdi.

ŞİMŞEK VE KAVCIOĞLU ANLAŞABİLİR Mİ?

Dolayısıyla Şimşek yeni kabinede açıklandığı vakit en fazla tartışılacak isim olarak ise mevcut Merkez Bankası Başkanı Kavcıoğlunun ismi öne çıkacak. Yüksek enflasyon ve TL’de erime gibi öncelikli sorunları ele alması beklenen Şimşek’in dirsek temasında olacağı Kavcıoğlu ile anlaşmasının mümkün olmadığı ise sıkça konuşuluyor. Şu noktada Kavcıoğlu ile Şimşek’in birlikte çalışıp çalışmayacağını, Erdoğan’ın seçim sonrasında Ortodoks politikalara kademeli bir geçiş ve karma bir politika mı talep edeceği, yoksa kulislerde iddia edildiği gibi tam bağımsızlık istediği söylenen Şimşek’e tüm yetkiyi bırakıp bırakmayacağı belirleyecek. Seçime kadar büyümeyi teknik anlamda sağlayan Erdoğan için artık ipleri devretmenin zamanı gelmiş gibi görünse de ilk etapta Kavcıoğlu’ndan vazgeçip geçmeyeceği de Şimşek’in özgürlüğü konusunda belirleyici bir gelişme olarak takip edilebilir.

Anlayış olarak Şimşek ile Kavcıoğlu’nu yan yana değerlendirdiğimizde ise şöyle bir tablo ortaya çıkıyor.

-          Şimşek, lisansını Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat Bölümü’nden aldıktan sonra yüksek lisansını İngiltere’de finans ve ekonomi alanında yaptı. Kavcıoğlu da İstanbul Üniversitesi Muhasebe Enstitüsü’nden denetim uzmanı olarak mezun oldu. Daha sonra İngiltere'de işletme üzerine eğitim gördü. Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü’nde yüksek lisans ve doktorasını tamamladı.

-          Şimşek ünlü yatırım bankası Merrill Lynch’de yıldızı parlayan bir analist iken bile sevilen  ve saygı duyulan, piyasalar ve Türk ekonomi medyası tarafından görüşlerine oldukça önem verilen bir isimdi. Kavcıoğlu’nun uzmanlık alanı bankacılık. Esbank, Halkbank ve Vakıfbank’ta çeşitli üst düzey pozisyonlarda çalıştı. Perakende bankacılık, kredi politikaları ve insan kaynakları ile ilgilendi. Merkez Bankası Başkanı olarak atanmadan önce Marmara Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışıyordu. Ayrıca Yeni Şafak’taki yazıları ile dikkat çekiyordu.

-          Kavcıoğlu, Naci Ağbal'ın Merkez Bankası Başkanı olduğu dönemde yaptığı faiz artışlarını Soros’a bağlamış, Soros ekibinin Türkiye’yi faiz artırımına zorlamaya çalıştığını savunmuştu. Şimşek ise ayrıca uyguladığı başarılı mali politikalar ile Türkiye’yi 2008 yılında yaşanan küresel mali krizden olumlu ayrıştırmayı başarmıştı.

-          Merkez Bankası Başkanı’nın bağımsız olmasının Soros ekiplerinin arzusu olduğunu düşünen Kavcıoğlu’nun aksine Şimşek’in eskiden ABD’de piyasa analisti olarak çalıştığı uluslararası piyasalar çevresinde de Merkez Bankaları Başkanları’nın bağımsızlığı hakim. Kavcıoğlu döviz kurunu siyasal bir silah olarak görüyor ve yüksek faizle Türkiye’nin yatırımlarının önünün kesilmesinin istendiğini öne sürüyor.

Kavcıoğlu ayrıca göreve geldiğinden bu yana uygulanan politikaları dönem dönem güçlü bir şekilde savunmuştu. Merkez Bankası’nın yükselen enflasyona rağmen faizini düşük tutma politikasını anlayamayan yerli ve yabancı ekonomistler tarafından yapılan eleştirileri ise “siyasi ve olumsuz haberler” olarak okumayı tercih etti. Hedefi dolarizasyonu bitirmek ve liralaşma stratejisi izlemekti. Bir dönem TCMB’nin rezervlerinin güçlü olduğu savını öne süren Kavcıoğlu için son dönemde 21 yıl sonra ilk kez eksiye inen net uluslararası rezerv karşısında aynı sava tutunmak eskisi kadar kolay olmayacak gibi görünüyor.

ŞİMŞEK'İN ÖNÜNDEKİ SENARYOLAR NELER?

Diğer taraftan yabancı analistlerin Şimşek’le beraber değişecek kabineye ve olası etkilerine dair ilgisi devam ediyor. Bugün yatırımcılara gönderdiği bir notta Türkiye’nin izlediği politikada ısrarcı olması halinde sistemik ekonomik risklerle karşı karşıya kalacağı yönünde uyarıda bulunan BlueBay Gelişmekte olan Piyasalar Kıdemli analisti Timothy Ash ise Şimşek’in çok zor bir tablo ile karşı karşıya olduğunu ve bu yüzden de görevi kabul etmek için yüksek taleplerde bulunduğunu yazdı. Uluslararası net rezervleri eksiye düşen Merkez Bankası ortamında izlenecek politikaların sınırlı olduğunu belirten Ash, olasıklıkları da şöyle sıraladı:


-          Kabus Senaryosu: Faizler düşük tutulacak ancak TL’nin daha kolay savunulabilir bir seviyeye kadar devalüe olmasına izin verilecek. Bu kısa vadede cari açık sorununa biraz fayda sağlayabilecek. Buna karşılık enflasyonun daha fazla artması riski de kabul edilmiş olacak. Bu durumda rekabet gücü zayıflayacak, TL’ye güven kaybolacak ve bankalar işlev yapamayacak duruma gelip sistemik bir krize ilerleyecek.

-          İkinci senaryo: Sermaye kontrollerine gidilecek ama bu da iş dünyasına zarar verecek ve istihdam yaratımında önemli olan yabancı yatırımcıların umutlarını köreltecek.

-          En iyi senaryo: TL’yi savunmak için yakın olunan ülkelerden döviz rezervi yardımı istenecek. Bu Rusya ya da Körfez ülkeleri olacak. Ancak Rusya’nın Türkiye’ye yardım edecek kadar rezervi olmayabilir. Körfez ülkeleri ise rezerv aktardıkları stratejik ortaklarına verdikleri parayı Ortodoks para politikası karşılığında veriyor. Bu da IMF programına katılmak, yüksek faiz politikaları ve rekabetçi bir kur beklentisi anlamına gelebilir.

Bu olasılıklar arasında Erdoğan’ın en iyi senaryoyu satın almaya ne kadar niyetli olacağını kestiremediğini söyleyen Ash büyük ihtimalle yapılacak ilk şeyin faiz artırımı ve kısa vadede çekilecek biraz zorlukla enflasyonu aşağı çekmek olacağını belirtti. 

patronlardunyasi.com

 

E-Bülten Aboneliği
İş, Ekonomi ve Cemiyet hayatının özel gündemi Patronlar Dünyası'nda... Günlük E-Bülten'imize abone olun, Patronlar Dünyası ayrıcalıklarını yaşayın.
Patronlar Dünyası ile Bir Adım Önde